Yüksek İrtifa Ve İnsan Vücuduna Tesiri
Bilindiği üzere yüksek irtifa; deniz seviyesi ve ona yakın yüksekliklerden farklı olarak, insan ve canlı hayatının yaşama şansını, değişen yeryüzü şekillerine bağlı olarak kısıtlayan yüksek rakımlı mevkilerdir. Yüksek irtifayı solunan havanın değişmesiyle insanı kısıtlayan bir sebep olarak da kabul etmek mümkündür. Bu bağlamda yüksek irtifa, deniz seviyesinden yükselmeye bağlı olarak oksijen miktarının düşmesiyle orantılı bir tanımlamadır. Bu tanımlama asıl olarak havadaki oksijen gazı miktarının düşmesini kıstas kabul eder. Şayet geniş bir açıdan bakılarak bir değerlendirme yapılacaksa, kimi zaman iklim ve yeryüzü şekilleri gibi özelliklerinde tanımlamaya dahil edilmeleri gerekir. Sonuç olarak yüksek irtifa, geniş tanım aralığına sahip bir tanım gibi görünse de, kaynağında dış sebeplerden dolayı bir takım canlı topluluklarının hayatsal faaliyetlerini yerine getirmekte zorlandığı veya hiç getiremediği yüksek arazi kısımlarıdır.
İnsan vücudunun geliştirilmesi bakımından değerlendirilecek olursa; bunun kesin bir aralığı olmamakla birlikte yüksek irtifa, son asırda rekabet ortamı içerisinde bulunan insan kitleleri arasında, şahsi hedefler olarak karşımıza çıkar. Bu; daha yükseğe tırmanmak ve daha zor olanı başarmak güdüsüdür. Yüksek irtifa için; dağcılığı spor olarak kabul eden kaynaklarda dağcılığın kendi bünyesi çerçevesinde bir alt disiplin veya dağcılık sporuna yakın ancak farklı bir spor dalı şeklinde iki farklı tanımlamayla karşılaşılır. Aslen yapılan bütün yüksek irtifa tırmanışları direk olarak dağcılığa girerken, dağcılık adına yapılan bütün tırmanışların yüksek irtifa olarak değerlendirilebilmesinin mümkün olamayacağından dolayı biz, yüksek irtifa tırmanışlarını dağcılığın alt bir disiplini olarak tanımlamayı tercih ediyoruz. Zaten yüksek irtifanın normal tırmanış dağcılığından farklı olarak kabul edilmesinin sebeplerinden biriside, basınç değişmeleri ve oksijensizlikten ileri gelen sağlık sorunlarının çok ciddi boyutlara ulaşmasıdır. Bu fark tamamen, vücudun yeterli olarak oksijenlenememesinden dolayı ortaya çıkar. Deniz seviyesinden yüksek irtifaya geçiş metresi bugüne kadar birçok şekilde incelenmiş ve farklı yükseklikler kabul edilmiştir. Yüksek irtifanın bölümlere ayrılabilmesinde havadaki oksijen dağılımını (konsantrasyonunu) veya daha geniş anlamda hava basıncını ölçü alarak bir değerlendirme yapmak mümkündür. Hava basıncının değişimi yüksek irtifanın temel özelliğini oluşturduğu için, bu kıstaslar doğrultusunda yapılacak bir değerlendirme şüphesiz en doğrusu olacaktır. Yüksekliğe bağlı olarak solunan havanın gösterdiği değişimde ekvator veya kutuplara olan mesafe gözetilmeksizin, yerkürenin her noktası için aynı değerler kabul edilmiştir. Bu değerler ülkeler ve sporcu kitleleri arasında da farklılıklar gösterebilmektedir. Şayet, herhangi bir yüksekliğin kıstas alınması gerekiyorsa 2400m.-3650m. ler arası yüksek, 3650m.-5500m.ler arası çok yüksek, 5500 m. ve üzerini ise aşırı yüksek irtifa olarak kabul edebiliriz. Bu değerlendirmede oksijen gazının havadaki dağılımından ziyade doğrudan hava basıncı kıstas alınmaktadır. Örneğin 3650 m. de solunan hava deniz seviyesindekine oranla % 40 daha az ve 5500m.’deki hava basıncı ise deniz seviyesindeki değerin yarısıdır. Başka bir değerlendirmeye göre yüksek irtifa; düşük seviyedeki hava basıncına uyum sağlayamamış bir kişinin daha fazla yükselmesi sonucunda tehlikeli durumların ortaya çıkacağı 5000 m. ve üzeri yükseklikler sayılırken, dağ hastalığının basit belirtilerinin görüldüğü 3000-3200 m. nin üzeri de yüksek irtifa olarak kabul edilebilmektedir. Genel bir çatı altında bu şartlar değerlendirilecek olursa, yüksek irtifa temelde canlı vücudunun hayatsal faaliyetlerini yerine getirmekte sıkıntı çekeceği, düşük basınç altında kalan yüksekliklerdir. Bu da yaklaşık 3000 m. nin üzerindeki yüksekliklere tekâmül eder.
Teknik açıdan bakıldığı zaman yüksek irtifanın derecelendirilmesi işlemi, insanın tesir altında kaldığı dış koşullarla doğru orantılıdır. Bu koşulları birçok şekilde sıralamak mümkündür. Örneğin; tırmanılan dağın dünya üzerindeki konumu küresel açıdan incelenecek olursa, kutuplara veya ekvatora olan uzaklığı, tırmanıştaki dağcıları etkileyen bir sebeptir. Ayrıca bu şekilde bölgenin iklimi de dağcıyı doğrudan etkiler. Yani bölgesel olarak ormanlık bir araziye sahip olan dağlara yapılan tırmanışlarda, dağ hastalıklarına yakalanma ihtimali oksijence mahrum, kurak iklimlerdeki dağlara oranla daha azdır. Bu noktada ormanlık arazinin sahip olduğu ağaç miktarının yanı sıra bitki çeşitliliği de önemli rol oynar. Örneğin; boyu 25 m. ye ulaşmış bir kayın ağacı 1 saatlik süre diliminde 1,5 litre oksijen üretirken, 100 yaşındaki bir kayın saatte 40 kişinin çıkardığı karbondioksiti yok edecek kapasitededir. Bu küçümsenecek bir rakam değildir. Aslen, dağlık arazileri kaplayan ormanlar genel olarak 2000 m. nin üzerinde yer almasalar da, bölgesel (lokal) hava sirkülasyonları ve rüzgar buradaki oksijeni daha yükseklere taşıyabilmektedir. Bu da yükseklerde bulunan bir dağcıyı destekleyen bir sebeptir. Bu açıdan bakılacak olursa, Türkiye’nin en yoğun ormanları ve bitki örtüsüne sahip olan Doğu Karadeniz Dağları’nın Kaçkar Zirvesi’ne (3932m.) yapılan bir tırmanıştaki avantaj, yağış rejimi ve bitki örtüsü bakımından kurak İç Anadolu ikliminin sönmüş bir volkanı olan Erciyes Dağı’nda (3917m.) yoktur. Farklı bir açıdan, ormanlık alanlar sıcaklığı yazın 5-8 C düşürürken, kışın 1-3 C arttırırlar. Yalnız burada değişen sıcaklığın yükseklere tesir etme ihtimalinin az olmasından dolayı, 3 C’yi bulan sıcaklık artışını, havanın (Atmosferin) içerdiği oksijenin kısmi basıncını yükseltmesi ile bir fayda olarak ele alabiliriz. Bu fayda şu şekilde olacaktır; -1, -2 C’ler civarında bulunan bir kar tabakasının 3 C’lik bir sıcaklık artışı sonunda eriyerek açığa çıkan oksijen gazının havaya karışmasıdır. Fakat burada açığa çıkan oksijenin miktarı çok az olacağından, bunu sadece teorikte kabul etmemiz gerekir. Ormanlık arazilerin havadaki su buharı dengesini de sabit tutmaya meyilli oldukları da göz ardı edilmemelidir. Havanın içerdiği nem, yüksek irtifa açısından çok önemli bir sebep olduğundan biz, bunu yüksek irtifaya tesir eden maddeler arasında kabul ediyoruz. Tırmanışı yapılan dağın çıkış yolunun ve tırmanış şeklinin de yüksek irtifada dağcıya önemli tesiri vardır. Bunun yanı sıra direk kuru hava, aşırı soğuk ve şiddetli rüzgar da yüksek irtifayı önemli şekilde etkiler. Şöyle ki; yüksek irtifada çok önemli bir değere sahip olan vücut sıvısı, kuru havanın şiddetli rüzgarla birleşerek vücut yüzeyinden terleme ve kuruma yoluyla yüksek miktar da çekilmesine, beraberinde de sıvı kaybına yol açar. Kaybedilen bu sıvının yeterli süre içinde vücuda takviyesinin yapılmaması durumunda kişinin dağ hastalığına yakalanması kaçınılmaz olur.
Bu sebeplerden de anlaşılacağı üzere, yüksek irtifayı belirli bir aralıkta değerlendirmek yanlış olacaktır. Dolayısıyla irtifa olayı tamamıyla şartlara bağlı bir durum olarak ortaya çıkar. Bu durum karşısında kişilerin, dışarıdan gelen bu şartlara gösterecekleri tepki farklı zamanlarda fakat aynı belirtiler olacaktır.
Deniz seviyesinde ölçülen havanın oksijen oranı % 20,78 oluşturduğu basınç ise 1 ATM’ye bağlı olarak 14,7 Psi, (1 atm= 1,01325 bar = 14,6959 psi) 1,0133 bar veya 760 mmhg olarak ölçülür. Daha detaylı bilgi olarak bu ölçümler 0 C’lik ortam sıcaklığı için geçerlidir. Bu basınç, deniz seviyesinde bulunan bir insan için vücudunun herhangi 1 cm2’lik yüzeyine uygulanan 1 kg’lık basınca eşdeğerdir. Vücut, normal şartlar da hayatsal faaliyetlerini sürdürürken hava vasıtasıyla dışarıdan gelen bu ağır basıncı dengeleyecek bütün unsurları sağlamaktadır. Deniz seviyesinde insan vücudunun dış yüzeyine tesir eden bu denli yüksek basınca dokular ve bütün vücut sistemleri uyum sağlamıştır. Dolayısıyla normal hayat şartları içerisinde üzerine gelen bu basıncı hissedememektedir. Ancak hava basıncının deniz seviyesine oranla yarıya düştüğü 5500 m. irtifada bulunan bir dağcının tesir altında kalacağı basıncın da yarıya düşmesinden dolayı kişi bu değişimi hissedebilmektedir. Buna bağlı olarak, önceden normal şartlarda 1 cm2’ye gelen 1 kg’lık basıncı dengeleyecek şekilde uyum sağlamış olan vücut, 5500 m. yüksekliğe çıktığında buradaki düşük basınca mutlak suretle kendisini alıştırmak zorundadır. Şayet bu örnekteki dağcı bulunduğu yüksekliğe hiçbir suretle kendisini alıştıramayıp uyum sağlayamadığı takdirde ileri dağ hastalıkları ve beraberinde gelen ölüm kaçınılmaz olacaktır.
Solunan havanın içinde % 20,78’lik pay ile yer alan oksijenin oranı, yükseklere çıkıldıkça değişmeyerek sabit kalmaktadır. Fakat alınan her nefes ile vücuda giren düşük yoğunluklu havanın taşıdığı oksijen molekülü sayısının azalmasından dolayı, kişi vücuduna yeterli oksijeni sağlayabilmek için istemsiz bir şekilde solunum hızını arttırmak zorunda kalır. Bu durumda dakikada alınan nefes sayısı artacağı gibi solunum da derinleşir. Kişi bu şekilde, vücut dokularından gelen oksijen talebini karşılayabileceğini düşünürse yanılgıyla karşılaşır. Hızlanan ve derinleşen soluma sonunda akciğerler yoluyla vücuda giren oksijen miktarı kesinlikle deniz seviyesindeki rakamlara ulaşamaz. Uzun bir süre boyunca, vücudun birinci derecede ihtiyacı olan oksijen dokulara ulaştırılamadığında bir takım sağlık sorunlarının ortaya çıkması da tabii olacaktır. İşte bütün bu sağlık sorunları dağ hastalıkları olarak adlandırılır. Dağ hastalıkları vücudun uyum sağlayabileceği irtifalardan daha yükseklere hızlı bir şekilde tırmananlar da sıklıkla görülmektedir. Deniz seviyesinden sabit yüksekliklerde bulunan bütün insanların, her zaman aynı şekilde etkilenmesi de söz konusu değildir. Kişi, aynı yüksekliğe tırmandığı farklı zamanlarda da aynı şekilde etkilenebileceği gibi, farklı veya çok nadir rastlanarak hiç etkilenmediği de olabilir. Vücudu yüksek rakıma çok iyi uyum sağlamış bir dağcı o yükseklikte çok uzun süreli kalmasıyla dağ hastalıklarının tekrar görülme ihtimali vardır. Belirli bir yükseklikte baş ağrısı vakasıyla karşılaşan bir dağcının, başka bir tarihte yine aynı yükseklikte bu durumla tekrar karşılaşma ihtimali yüksektir. Kişi başka bir tarihte, aynı yükseklikte daha şiddetli bir baş ağrısına da maruz kalabilir, ancak bu, baş ağrısı vakasıyla hiç karşılaşmaması ihtimali kadar azdır. Buna bağlı olarak aynı dağcı tırmandığı yüksekliğe çıkma sayısına bağlı olarak baş ağrısı vakasıyla karşılaşma ihtimalini azalacaktır. Yalnız burada şunu da belirtmek gerekir ki, bireyin belirli bir irtifaya defalarca kez tırmanması sonucunda bile hala bir takım rahatsızlıklara maruz kalabilme ihtimali vardır. Yani kişinin belirli bir irtifaya birçok kez çıkması, yükseklikten meydana gelen rahatsızlıkları yaşamayacağı anlamına gelmez. Bir tırmanışta yükselmeye bağlı olarak, hangi bireyin ne şekilde etkilenebileceğini bilmek de mümkün değildir. Birçok insan 2000 m.’nin üzerine büyük sorunlarla karşılaşmadan çıkabilir. Eğer sorun yaşamışsa, bunlar mide bulantısı ve baş ağrısından farklı şeyler değildir.
Geçtiğimiz asırda yüksek irtifa dağcılığı hakkında sahip olunan bilgiler o günler için çok değerli olsalar da, bu bilgilerin büyük bir kısmı, aslında şahsi tecrübeler sonunda ortaya çıkan kişilere ait yorumlar ve birtakım ihtimallerdi. Kimi zaman bunların tıbbi olarak açıklamaları olamıyor ve başka insanlar yanlış bilgilendirilmeye maruz kalabiliyorlardı. Çoğu zaman büyük facialarla sonuçlanan bu yüksek irtifa tırmanışları, uzun yıllar boyunca ve hatta günümüzde bile konuya dışarıdan bakan insanlar tarafından “en tehlikeli” işler arasında kabul edilmiştir. Fakat günümüzde gelişen bilim sayesinde, yüksek irtifanın insan vücudundaki tesiri tam olarak tespit edilmiş ve alınması gereken tedbirlerle birlikte uygulanacak olan tedavi yöntemleri bulunmuştur. Bu gelişmeler sonucunda bugün, yüksek irtifa dağcılığını daha profesyonel bir şekilde yapmak mümkün hale gelmiştir.
C.O.N.
YÜKSEK İRTİFADA HAVA BASINCI DEĞİŞMELERİ:
Feet | Metre | Bar | Mmhg | ATM | ‘C |
32,810 | 10,000 | 264 | 198. | 0,26 | -45 |
31,169 | 9,500 | -41,8 | |||
29,529 | 9,000 | 306 | 229 | 0,3 | -38,5 |
27,888 | 8,500 | -35,3 | |||
26,248 | 8,000 | 354 | 265 | 0,35 | -32 |
24,607 | 7,500 | -28,8 | |||
22,967 | 7,000 | 408 | 306 | 0,4 | -25,5 |
21,326 | 6,500 | -22,3 | |||
19,686 | 6,000 | 468 | 351 | 0,46 | -19 |
18,045 | 5,500 | 506 | 380 | 0,5 | -15,8 |
16,405 | 5,000 | 537 | 403 | 0,53 | -12,5 |
14,764 | 4,500 | -9,3 | |||
13,124 | 4,000 | 615 | 461 | 0,6 | -6 |
(11,975) | (3,650) | 643 | 483 | 11,483ft için | -2,8 |
9,843 | 3,000 | 700 | 524 | 0,69 | +0,5 |
8,202 | 2,500 | +3,8 | |||
6,562 | 2,000 | 795 | 596 | 0,78 | +7 |
4,921 | 1,500 | +10,3 | |||
3,281 | 1,000 | 899 | 674 | 0,89 | +13,5 |
1,640 | 500 | +16,8 | |||
0 | 0 | 1013 | 760 | 1 | +20 |
DAĞ HASTALIKLARI
Yüksek irtifa dağ hastalığı (High Altitude Illness-HAI) içinde, Akut Dağ Hastalığı, Yüksek İrtifa Beyin Ödemi ve Yüksek İrtifa akciğer ödemi yer almaktadır. Yüksek irtifaya çıkıldıktan kısa bir sonra, özellikle irtifaya uyum sağlayamayan kişilerde çok kolay gelişebilen beyin ve akciğerin işlevlerini bozabilen hastalıklar grubu olarak da tanımlanabilir.
Akut Dağ Hastalığı (Acute Mountain Sickness-AMS): 2400 m.’nin üzerine ani çıkışlar yapan kişilerin çoğunda, baş ağrısı, baş dönmesi, boşluk hissi, halsizlik, mide bulantısı ve beraberinde istifra, gibi hafif rahatsızlıkların meydana geldiği duruma “Akut Dağ Hastalığı” ismi verilmektedir. Kişinin, az oksijenli (hipoksik) ve düşük hava basınçlı (hipobarik) ortama yeterli uyumu gösterememesi sonucu ortaya çıkan belirtilerdir. Dağcıların sıklıkla yakalandığı ve zirveye çıkılmasını engelleyen bir durumdur. 50 yaş üzerindeki görülme sıklığı gençlere göre daha azdır. Daha önce dağ hastalığıyla karşılaşılmamış olması bir başka tırmanışta da karşılaşılmayacağı anlamına gelmez. Bu hastalık basit seviyede irtifadan meydana gelir. Fakat irtifa kazanmanın devam ettiği süre boyunca basit hareketlerde bile nefes nefese kalma ve dengesizlik ile bu hastalıkta ilerleme görülür. Kişiyi ölüme dahi götüren bu durumda, iki ciddi rahatsızlık ortaya çıkar; “Akciğer Ödemi” ve “Beyin Ödemi”. Hızlı tempoyla ve aşırı yükle yapılan tırmanışlardan sonra ortaya çıkar ve bu hastalık dahilinde baş ağrısı mutlaka görülür. Akut Dağ Hastalığı, yüksek irtifaya çıkıldıktan 10 veya 20 saat gibi bir süreden sonra ortaya çıkar ve 2400 m. yükseklikteki yoğunluğu %17 seviyelerindedir. Bu hastalık bir günde çıkılan irtifaya, sarf edilen çabaya ve kişinin bünyesine bağlı olarak değişir. Akut dağ hastalığı; irtifa, yaş, sıvı alımı ve yüksekliğe uyum sağlamak ile ilişkilidir. Hastalığın 2400 m.’de görülme ihtimali %12-15, 2500m.-2800 m. aralığında % 20 ve 3000 m.’nin üzerinde görülme ihtimali ise %40’ın üzerine çıkar. 4400 m.nin üzerine çıkan kişilerde ise görülme sıklığı %75’i bulur. Dağ hastalığında ilk önce görülen baş ağrısı zonklayıcı bir şekilde, başın her iki yanında ve ön kısmında, yatay pozisyonda iken ve sabahları şiddeti artan bir ağrıdır. İştah azalır ve daha ciddi vakalarda mide bulantısı ve istifra görülür. Ciddi derecede halsizlik ve güçsüzlük kişiye ileriki derecelerde bir bardağı bile tutamayacak duruma getirir. Uykuya dalmakta sorun yaşanır ve uyku kalitesi bozuktur. Kişi uyurken dinlenemez. Akciğerlerde biriken sıvının oluşturduğu bir durum olarak stetoskop ile sırttan dinlenerek duyulabilen hışırtı şeklindeki sesler akciğer ödeminin belirtileridir. Ellerde, ayaklarda ve bunlara nazaran daha yumuşak bir dokuya sahip olan yüzde, gözle görülebilen belirgin şişmeler olur. Yüksek derecede terleme yolu ile atılan sıvıdan dolayı idrar miktarında azalma ve gelen idrarın renginde belirgin koyuluk vardır. Gözün ağ tabakasında %5 ila %40 arasında görülen kanamalara rastlanabilir. Dağ hastalığına yakalanılma durumunda, daha ciddi rahatsızlıklara zemin hazırlamamak için bulunulan yükseklikten daha fazla irtifa kazanılmaması gerekir. Hasta dinlendirilerek bol miktarda sıcak sıvı verilir. Baş ağrısı için Vermidon, Novaljin, Parasetamol gibi ağrı kesicilerin verilmesinde sakınca yoktur. Bulantı ve kusma için günde 3-4 kez Metpamid ve Emedur tablet alınabilir. 400 ila 500 metreye yakın irtifa kaybı, inanılmaz derecede faydalı olarak hastada çok kısa sürede iyileşme sağlar ve büyük ölçüde kesin çözümdür. 6-12 saat boyunca dahi belirtilerde düzelme olmazsa Diazomid-Diamox tablet, 250 mg’lık şekilde alınabilir. Bu, solunumu uyaran bir ilaçtır ve idrar söktürücü olarak böbreklerden bikarbonat atılımını arttırır. Sabah ve akşam 125’er gr. almak kafidir. Bu ilaç ağız kenarları ile el ve ayaklarda geçici olarak karıncalanmalar yapabilir. Tedavi amacı dışında Diazomid, rahatsızlıklar ortaya çıkmadan önlemeye yönelik olarak kullanılmak amacıyla, kısa zamanda çok yüklü ve zorlu olarak günde 1000 metreden daha fazla irtifa alınacağı zamanlarda, tırmanıştan 1 gün önce sabah ve aksam 125’er mg. olarak alınır ve tırmanış başladıktan sonra 2-3 gün devam edilip bırakılmak kaydıyla da kullanılabilir.
Yüksek irtifaya ulaşıldıktan sonra ilk günler uyku gelmez. Fakat takip eden günlerde bu sorun ortadan kalkar ve kişi ruhsal gerginlik ve uykusuzluk çekmez. Rahatsızlık durumu birkaç gün içinde düzelir. Gece Apnesi olarak isimlendirilen bir durumda ise, uyurken oksijen miktarındaki azalmaya bağlı olarak nefes kimi zaman durabilir ve kişi boğulma hissiyle paniğe kapılarak uyanır. Düşük oksijen seviyesinde bulunan ortam sebebiyle, vücuda gerekli oksijeni sağlamak amacıyla derin ve sık soluma olarak yüksek solunum (hiperventilasyon) meydana gelir. Beyinde oksijen veya karbondioksit azlığı ve fazlalığı gibi durumları tespit ederek solunumu düzenleyen merkezler, uyku sırasında azalan solunum ile çalışmaları aksar ve periyodik solunumu ortaya çıkarır. Eğer kişiye sıkıntı veriyorsa tedavisinde Diazomid ve Diamox gibi asetazolamidler 125mg sabah ve 125mg akşam alınarak kullanılabilir. İrtifaya tırmanan dağcıların daha çok gıda tüketimine ve sıvıya ihtiyacı olmasına rağmen iştahsızlık görülebilir. Beraberinde susama duygusunun azalmasından yetersiz sıvı alımı ortaya çıkar ve bu da vücutta elektrolit kaybına yol açar. Susuzluk kan hacminin azaldığının belirtisidir. Dağlarda mayhoş gıdalara karşı arzu artar. Bu olay vücudun asit ihtiyacından ileri gelir. Sarf edilen aşırı çabadan dolayı kanda ve kaslarda çok yüksek miktarda laktik asit birikir ve dış ortamdaki yetersiz oksijen akciğer yoluyla vücuda taşınamayıp, önceden birikmiş olan laktik asit karbondioksit olarak vücuttan atılamaz. Bu durum kişiyi yorar ve bitkinlik verir. Sıvı alımının yeterli seviyede olmamasından dolayı kanın yapışkanlığı artar ve bu da kalp damarlarının tıkanmasına ve kalp krizlerine sebep olabilir. Aşırı tuz ve potasyum kaybından dolayı tükenme seviyesinde bitkinlik görülür. Kalp ritmi bozukluklarına rastlansa da bu tehlikeli bir durum yaratmaz. Mesela 6000m.nin üzerinde nabız sayılamayacak kadar düzensizdir. Öksürük, kuru ve soğuk havadan dolayı üst solunum yollarında tahriş ve buna bağlı olarak larinjit ve anjin çok kolay meydana gelebilir. İdrak ve muhakeme bozukluğu, umursamazlık, huzursuzluk, keyifsizlik ve ciddi sinirlilik çok sık görülür.
Yüksek irtifa beyin ödemi (High Altitude Cerebral Edema – HACE): Beyin şişmesi olarak da isimlendirilir ve çok kolay dağcının ölümünü sağlayabilecek bir hastalıktır. Dağ hastalığının en ileri aşamasıdır ve bu da vücudun yeterli oksijenlenememesinden ortaya çıkar. 3500 metrenin altında görülmez. Sürekli ve şiddetli baş ağrısı, hafıza ve şuur kaybı
(kişinin, bulunan yerin neresi olduğu, zamanın ne olduğu ve kişilerin kim olduğu konusunda gerçekleri tam bilememesi), muhakeme noksanlığı, vücutta denge bozukluğu, yürürken yalpalama veya düşme, el ve kol hareketlerinde hâkimiyet kaybı, konuşma bozukluğu, dar açı ile çift, bulanık ve siyah-beyaz görme, yüksek irtifa beyin ödeminin belirtileridir. Düşük oksijen seviyesi, beyin kan damarlarındaki kan akımını arttırır. Bunun sonucunda damarlardan dışarı sıvı sızar ve beyin hücrelerinde şişme meydana gelir. Ayrıca oksijensiz kalan beyin hücrelerinin yapıları çabuk bozulur ve bu da hücrenin şişmesi için farklı bir sebeptir. Hasta, çok acil olarak aşağıya indirilmelidir. Gün ışığından faydalanmak amacıyla sabahı beklemek, ölümle sonuçlanabilir. Eğer hava şartlarının bozuk olması sebebiyle aşağıya inilemiyorsa, acilen tedaviye başlanarak hemen 8 mg. Dekort ampul (dexametasone’dur ve 1 ampulü 8 mg.’dır) kalçadan yapılır. Daha sonra her 6 saate bir Dekort veya Deksalon tablet alınır. Oksijen kesin bir şekilde hayat kurtarıcıdır, dakikada 4 litre boşalacak şekilde 4 ila 6 saat verilmelidir. Yukarıdaki fotoğraf 2001 yılında Pamir’lerin 7134m.’lik Lenin Zirvesi solo tırmanışında Yüksek İrtifa Beyin Ödemi ile hayatını kaybeden, 2 yaşında bir kız çocuğu babası Sperlish Wickmer adında bir dağcıya aittir.
Yüksek İrtifa Akciğer Ödemi (High Altitude Pulmonary Edema – HAPE): Normal şartlarda sıklıkla kalp yetmezliğine bağlı olarak görülen ve vücut içi basınç dengelerinin bozulması sonucunda akciğerlerde sıvı birikmesi ile bulgularını ortaya çıkaran bir durumdur. Belirtiler, yeni bir yüksekliğe ulaşılmasından itibaren 24 ila 96 saat sonra ortaya çıkar. Görülme sıklığı kadınlarda, erkeklere nazaran daha azdır. Genellikle geceleri başlar ve 2500 metrenin altında pek görülmez. Yüksek irtifa akciğer ödemine yakalanmış kişilerin % 50’sinde Akut dağ hastalığı belirtileri, % 15’inde de Yüksek irtifa beyin ödemi belirtileri görülür. İstirahatte bile görülen nefes darlığı ile kişi sırt üstü tam yatamaz, özellikle tırnaklarda morarma, öksürük, köpüklü ve kanlı balgam, solunum ve kalp hızında artma, istirahatteki nabız sayısının dakikada 110’un ve istirahatteki solunum sayısının dakikada 30’un üzerine çıkması yüksek irtifa akciğer ödeminin bulgularıdır. Normalde içerisinde hava bulunması gereken ve gaz değişimlerinin yapıldığı mikroskobik keseciklerde sıvı birikmesi ve ilerleyen durumlarda kişiyi ölüme götüren bir hastalıktır. Düşük oksijen seviyeli ortam, beyin ödeminde olduğu gibi akciğerlerde de soruna yol açar. Akciğerlerde refleks bir daralmaya sebep olarak akciğer damar sistemindeki tansiyonu yükseltir. Bu olayın yüksek irtifa akciğer ödeminin temel unsuru olduğu düşünülmektedir. Damar içinde artan basınç iç sıvıyı damar dışına sızdırır ve yavaş yavaş alveoller içinde sıvı birikmeye başlar ve ödem meydana gelir. Harcana eforun fazla olması, yüksekliğe iyi uyum sağlamış dağcılarda da akciğer ödemini kolaylaştırmaktadır. Fakat yüksek irtifada hiç efor sarf etmeyenlerde bile meydana geldiği bilinmektedir. Hastalığın tedavi edilmediği durumlarda hastanın ölüm riski vardır. Tedavi için süratle inişe geçmek gerekir ve 600 metrelik irtifa kaybı bile gözle görülür iyileşme sağlar. İnişin hemen gerçekleştirilemediği durumlarda, vücudu normal sıcaklığında tutabilmek için daha fazla miktarda oksijen harcamasından dolayı soğuk şartlar hastayı daha da kötüleştirir. Bu sebeple hasta, mümkün olduğunca sıcak vaziyette tutulmalıdır. Oksijen her şartta olduğu gibi akciğer ödeminde de hayat kurtarır, dakikada 4-6 litre boşalacak şekilde 4 saat boyunca tatbik edilir. Oksijen yokluğunda, akciğer atardamar içi basıncını % 30 oranında azaltarak kandaki oksijen basıncını fazla arttırmayan Nifedipine (Kardilat retard tablet, Nidilat kapsül) kullanılır.
Titreme (Hipotermi), vücut sıcaklığının düşmesiyle gelen uyku ve sonrasında ölüme yol açan bir hastalıktır. Hafif şeklinde hastanın şuuru yerindedir, dolaşım bozulmamıştır. vücut sıcaklığı 32 derecenin üzerindedir. Daha sonralarında huzursuzluk ve şuur kaybı görülür. Metabolizma düşer ve hastanın kurtarılması için ısıtma gereklidir. Ciddi seviyede ise iç organ sıcaklığı 27 derecenin altına düşmesiyle ortaya çıkar. Hasta komadadır, kalp ve solunum ara ara durabilir.
YÜKSEKLİĞE UYUM SAĞLAMA (Aklimatization)
Yüksek İrtifada meydana gelen dağ hastalıklarının en önemli dış sebebi, yükseklere normalden daha süratli çıkmaktır. Bu olay çok nadir olarak zorunluluktan olsa da, çoğu zaman keyfi sebeplerden kaynaklanır. Bilhassa dağcılıkla ilgilenen yeni kişilerde, neler yapabileceklerini ispatlama çabası olarak yüksek bir tempo ile gereğinden fazla bir sürate ulaşılmaktadır. Bu başarıdan değil, bilinçsizlikten kaynaklanır. Yüksek irtifada, ulaşılan rakımdaki düşen oksijen molekülü seviyesine kişinin alışabilmesi için vücutta meydana gelen değişim sürecine “Yüksekliğe Uyum Sağlama” (Y.U.S.) veya aklimatizasyon adı verilir. Bu alışma süresi, farklı bünyelere sahip kişilerde farklı sürelerde olur.
Deniz seviyesinden 3281 feet yüksekte bulunan bir kişi, 674 mmhg’lık bir basınca ve beraberinde o seviyedeki oksijen miktarına uyum sağlamıştır. Kişi, bulunduğu yükseklikten irtifa kazanmaya bağlı olarak, basıncın 596 mmhg’ye düştüğü 6562 feet yüksekliğe geldiğinde, vücudunun bu seviyedeki daha düşük olan oksijen miktarına uyum sağlaması gerekmektedir. Aslında bu uyum sadece oksijensizlikle ilgili değil düşük basıncın meydana getirdiği bazı ruhsal ve fiziksel tıbbi rahatsızlıklarla da bağlantılıdır. Yüksek rakımlarda ikamet edenlerin, eşit yükseklikteki dağlara tırmanmada deniz seviyesine yakın yerlerde yaşayanlara göre daha avantajlı oldukları bir gerçektir. Bu, kısmen daha düşük oksijen miktarı altında iş yapabilme gücüne uyum sağlamakla ilişkilidir.
Yüksek irtifaya uyum sağlama (aklimatizasyon) esnasında vücutta meydana gelen değişiklikleri şöyle sıralamak mümkündür;
1- Erken değişiklikler:
YÜKSEK SOLUNUM: Solunan havanın içindeki oksijen molekülü miktarının düşmesine bağlı olarak solunum sayısının ve derinliğinin artması(hiperventilasyon). Tırmanma esnasında kasların yoğun tempo ile çalışması ile kimyasal değişim (fermantasyon) sonucunda ortaya çıkan ve vücutta 5 dakikadan fazla kalması ile kişiyi öldürebilecek bir asit olan laktik asitin, kimyasal değişim ile karbondioksite dönüştürülmek kaydıyla vücuttan atılır. Fakat bu işlemde, laktik asitin karbondioksite dönüştürülmesi için oksijen gazına ihtiyaç vardır ve irtifadan kaynaklanan düşük seviyedeki oksijeni, boyun atardamarındaki (şah damarındaki) basınca duyarlı alıcılar (kemoreseptörler) yardımıyla anlayan vücut, yeterli miktarda oksijen alabilmek için solunum sayısını ve derinliğini arttırır. Bu olaya “Yüksek Solunum” (hiperventilasyon) adı verilir. Vücutta gerçekleşen bu yüksek solunum, akciğerlerden sıvı kaybının ve kandaki oksijen miktarının artmasına yol açarken kandaki karbondioksit miktarını da azaltır. Fakat bu işlemler sonucunda bile kandaki kısmi oksijen basıncı (PO2) hiçbir zaman deniz seviyesindeki rakamlara ulaşamaz.
YÜKSEK İDRAR MİKTARI: Yüksek solunum sırasında, akciğerler vasıtasıyla normal miktarından daha fazla dışarı atılan karbondioksitin vücuttaki miktarı azalır. Karbondioksit, vücut asit-baz dengesinde asit lehine çalışırken bu azalmayla birlikte düşen asit miktarı dengeyi baz lehine bozar. Bunu telafi etmek için böbrekler vücuttan alkali bir madde olan bikarbonat (HCO3) atımını arttırır. Yüksek miktardaki bikarbonatın vücuttan atılabilmesinin sadece idrar yoluyla mümkün olması, yüksek irtifadaki idrar miktarının artışını ifade eder. Bu uyum sistemi, vücutta yüksek solunum başladıktan 30 ila 40 saat sonra devreye girer. Kişi geceleri birden fazla idrar yapma ihtiyacı hisseder. Eğer bu olay vücutta hissedilmiyorsa, yetersiz sıvı alımı (dehidratasyon) vardır ve yüksekliğe sağlanan uyum iyi değildir.
YÜKSEK HIZDA KALP ATIŞI: Yüksek rakımlara ulaşıldıkça akciğerlerde kılcal damarlar (kapiller) büzüşmeye başlar. Bu büzüşme, yüksek hızdaki kalp atışı ile akciğere gelen kan akımına karşı bir direnç meydana getirerek, akciğer atardamarı basıncını yükseltir. Yükselen basınç, irtifa kazanmaya devam etmek suretiyle tehlikeli boyutlara ulaştığında, damarlardan akciğer dokusuna sıvı sızmasına ve sızan sıvının birikmesi sonucunda dağcıyı ölüme götüren akciğer ödemini meydana gelir. Yüksek hızdaki kalp atışı vücut dokularına daha fazla miktarda oksijenin iletilmesini sağlar. Kalp atışının hızlanması ile pompalanan kan ve dolayısı ile hıza bağlı olarak oksijen iletilir. Yüksekliğe uyum sağlandıktan sonra, 6000 metre ve üzerindeki yükseklikler hariç kalp hızı normale yaklaşır.
2- Geç Değişiklikler:
ALYUVAR SAYISI ARTAR: Yüksek irtifaya alışma süresi devam ederken, vücut kanın oksijen taşıyabilme kapasitesini arttırabilmek için, kemik iliğinde oksijen taşıma işlemini gerçekleştiren alyuvar (hemoglobin) üretimini arttırır. Üretilen alyuvarlar 4 ila 6 gün sonra kanda ortaya çıkarlar. Yüksek irtifaya uyum sağlamış bir dağcıda, deniz seviyesindeki normal bir insanın sahip olduğu değerden % 30 ila 50 arasında daha fazla alyuvar vardır.
2,3-Difosfogliserat Üretimi Artar: Oksijenin alyuvarlarla bağ kurarak birleşmesini engeller ve dokulara salınımını kolaylaştırır.
KILCAL DAMAR SAYISI ARTAR: Oksijen, dokulara sadece kılcal damarlardan geçtiği için, kılcal damar sayısının artması dokulara oksijenin geçişini kolaylaştırır. Vücut bu sebeple kılcal damar sayısını arttırmaya çalışır ve ince dokularda daha çabuk meydana gelir.
YÜKSEKLİĞE UYUM SAĞLAMANIN TEMEL KURALLARI İSE ŞUNLARDIR:
1- Mümkün olduğu kadar 2500m.nin üzerine herhangi bir araçla hızlı bir şekilde çıkmayın. Daha fazla yükselmeniz gerekiyorsa bu rakımdan itibaren yürüyerek yükselin. Hızlı ve ani bir şekilde irtifa almışsanız, bulunduğunuz rakımdan itibaren ilk 15-20 saat aşırı efor gerektiren idmanlar yapmayın.
2- Bir günde alacağınız irtifanızı düşük tutun. Normal bir dağcı orta yüklü bir vaziyette, bir gün içinde sabit bir tempo ile zorlanmadan 1000 ve daha yüksek metrede irtifa kazanabilecek yapıda olsa da, çok yüksek irtifalar için günde en fazla 400-600 metre yükseklik kazanılmalıdır. 4500-5000m.nin altındaki irtifalar için ise günde 1000m.den fazla irtifa alınmamalıdır.
3- Yüksek irtifada bir tırmanış ile kamp alanına vardıktan sonra 300-400 m. daha yükselip geri kamp alanına dönerek orada uyuyun. Bu hareket vücudun yüksek irtifaya alışması için çok faydalı olur.
4- Çok basit seviyede yüksek irtifa hastalıkları varsa kısa bir süre daha tırmanış yapılabilmesine karşılık orta şiddette dağ hastalıkları görülüyorsa belirtiler geçene kadar daha fazla irtifa kazanmayın. Hastalık belirtilerinin şiddetlendiği durumlarda ise mutlak suretle irtifa kaybedilmelidir.
5- Bol miktarda sıvı alın. Alacağınız sıvının içine meyve karışımları, oralet gibi katkılar katmanız vücut asit-baz dengesinin düzenlenmesine de yardımcı olur. Nihai tırmanışa başlanmadan önce 1,5 litreye yakın sıvı alınmalıdır. Alınan sıvının sıcak olması da vücuttan gereksiz enerji kaybını da azaltır. Eğer bulunduğunuz rakımda idrar rengi koyu ve miktarı da az ise bu, yetersiz sıvı alımına işarettir ve yüksek irtifaya uyum sağlamanız için engel teşkil eder. İdrar miktarınız fazla, rengi ise açık ve berrak olmalıdır.
6- Yüksek irtifaya çıktığınız ilk günlerde vücudu aşırı yoran faaliyetlerden kaçının. Hafif işlerle meşgul olmak, solunumun yavaşlaması ile vücuda giren oksijen miktarını azaltan uykudan daha iyidir.
7- Alkol, sigara, uyku hapları ve sakinleştirici gibi ilaçlar solunumu baskılamaları sebebiyle kesinlikle kullanılmamalıdır.
8- Yüksek irtifada, ağır yük ile çok yorulduğunuz günlerde ve bilhassa gecelerinde, protein ve yağlara göre yakılması daha kolay olan karbonhidrat ağırlıklı beslenin. Enerjiye dönüştürülmesi esnasında düşük miktarda oksijen harcaması, özellikle sindirim sırasında vücudu diğer besinlere oranla daha fazla rahatlatır. Fakat günlük kalori ihtiyacının tümünün karbonhidratlardan sağlanamayacağı için istirahat günlerinde proteinli ve yağlı gıdalar alın.