“Dağcılık” denince insanların aklına farklı farklı şeyler gelir. Kimisi oralara ne için ve nasıl çıkıldığını anlamaya çalışır, kimisi de neler yapıldığını kendince zihninde canlandırmaya çalışır. Aslında tırmanmak, hepimizin doğduğu andan itibaren sahip olduğu içgüdüsel bir dürtüdür…
Dağcılık, 19` uncu yüzyılda Avrupa` da yapılmaya başlanan bir spor dalı olmakla beraber, temelde; doğada/dağlık bölgelerde bir takım kar, buz, kaya tekniklerinin yazın veya kışın uygulanarak belirli bir nokta/zirve veya dağın belirli bir rotasına tırmanılması diyebilmekteyiz. Bu noktada, neresi dağdır neresi dağ değildir sorusu bazılarının ve hatta bu sporla ilgilenenlerin bile zihnini kurcalamaktadır. Kabaca şöyle tarif edecek olursak; Orman sınırının bittiği yerde “dağ” başlar. Ülkemizde orman sınırının yaklaşık 2000 metrede olduğunu düşünürsek, 2000 metrenin üstündeki bölgelere dağ ve bu bölgelerde yapılan teknik veya yürüyüş faaliyetlerine de dağcılık diyebiliriz.
Peki bir dağın zirvesine çıkınca ne oluyor? Çıkanın başı göğe mi eriyor? Bu sorular ilerlemiş olan dağcılık sporuna rağmen halen çevremizdeki ve gittiğimiz bölge halkı tarafından bizlere sorulmaktadır. Doğrusu somut olarak hiç bir şey olmuyor, sadece fiziksel olarak bir dağın en yüksek noktasına bir şekilde varmış oluyorsunuz. Ama zihinsel ve ruhsal olarak vardığınız yer çok farklı ve kişiden kişiye değişiklik gösteriyor. İşte bu da “Niye?” sorusunun yanıtı oluyor. Bu çok özel soruya, doğaya/dağa giden herkesin kendine göre bir cevabı vardır ve saygıyla karşılanılması gereken bir cevaptır. En zor ve en teknik rotalara çıkandan tutun da doğada küçük bir hafta sonu kaçamağı yapana kadar, herkesin kendine göre dağcılık yapmak için bir nedeni vardır. Her şeyden daha önemlisi, hepsinin ortak özelliği doğaya karşı olan sevgi ve daha da önemlisi saygıdır.
Dağcılık sporu zamanla kendi içerisinde çeşitlere ayrılmıştır. Günümüzde temelde üç ana çeşitten söz etmek mümkündür. Bunlar; Yaz/kış dağcılığı, kaya/sportif tırmanış ve yapay tırmanıştır. Yaz/kış dağcılığı yılın herhangi bir zamanında, kamp yüküyle belirli bir noktaya kadar çıkılarak bu noktada kamp kurulması ve ardından önceden belirlenen bir rota dahilinde, gerekirse bazı teknik malzemeler de kullanarak yapılan çıkışlardır. Bu tip tırmanışların temeli yürüyüştür. İpe girilmesi gereken bir rotaya bile ulaşana kadar yürünmesi gerekir. Ayrıca dünyadaki ve ülkemizdeki bir çok dağın “klasik” diye tabir edilen zirveye çıkış için en kolay ve mantıklı rotası için yürüyüş yeterlidir. Zamanla, klasik rotalara alternatif olan daha dik ve zor rotaların çıkılması isteğiyle bazı güvenlik malzemeleri icat edilmiş ve bu malzemeler yardımıyla teknik tırmanış yöntemleri geliştirilmiştir. Kaya/sportif tırmanış son 50 yıl içinde gelişmeye başlamış olan ve çok daha kısa (1-50 metre arası) dik kayaların kısa süre içinde (ortalama 1-60 dakika arası) çıkılıp inilmesi ile yapılır. Bu tip tırmanışlar büyük çoğunlukla ipe girilerek ve tırmanıcının yanı sıra bir de emniyetçinin yardımıyla gerçekleşmektedir.
Günümüzde çok popüler olan ve giderek de daha çok insan tarafından yapılan bu tür, “tırmanış bahçesi” diye tabir edilen ve bünyesinde aynı anda bir çok tırmanıcıya tırmanma imkanı veren farklı zorluklarda rotalardan oluşan bölgelerde yapılır. Gebze-Ballıkayalar, Ankara-Hüseyin Gazi kayalıkları, İzmir-Kaynaklar, Antalya-Geyik Bayırı, Niğde-Cimbar Vadisi ve Adana-Anavarza ülkemizdeki önemli sportif kaya tırmanışı bahçelerinden bazılarıdır. Yapay tırmanış ise 80` lerin başında başlamış olan ve tamamen insan eliyle üretilmiş olan duvarlar ve üzerlerindeki tutamaklardan oluşan yapılara tırmanılarak yapılır. Yapay tırmanış doğaya gitmeden, şehrin ortasında bile tırmanıcılara tırmanma ve antrenman yapma olanağı sağlar. Ayrıca, seyircisiz ve yarışmasız olan dağcılık sporu yapay tırmanış duvarları sayesinde artık sportif rekâbet ortamına da kavuşmuş oldu.
Dağcılıkla beraber anılması muhtemel olan bir olgu da risk faktörüdür herhalde. Dağcılık yapmamış bir insan bile zaman içinde televizyon, gazete veya filmlerden görüp duydukları ile dağcılığın bir takım riskler ve tehlikeler içerdiğini bilir. Bir çok dağcı, dağcılık tehlikeli bir spordur demek istemez. Aslında dağcılık “Tehlikeli yapılabilecek bir spordur.” demek daha doğru, çünkü bir takım potansiyel risklerin bilincinde olmak ve riskleri değerlendirip hareket etmek dağcının kendi elindedir. Dağdaki bir çok riskin de “öngörülebilir” olduğunu düşünürsek, bu sporu tehlikeli veya güvenli yapmak bir tercih meselesidir. Bu noktada eğitimin önemini belirtmek gerekmektedir. Dağcılık, bir takım teorik ve pratik eğitimlerin öğrenilmesi ve uygulanması sonrasında yapılmalı ve mutlaka bu sporda tecrübeli olan kişilerin rehberliğinde eğitimler verilmelidir.